Neden Obez Oluyoruz?

Neden Obez Oluyoruz?

Obezite, vücutta fazla yağ depolanması olarak tanımlanabilir. Bu, bir sorun gibi gözükse de; bu fenomen hayatta kalmaya yönelik bir adaptasyon olarak da değerlendirilebilir. Doğada, canlıların hayatta kalabilmeleri için devamlı enerjiye ihtiyaçları vardır. Yağ, enerji depolamak için bir stratejidir.  Yağ depolama, besin akışının kesildiği durumlarda canlılığı devam ettirmek için rezervuar görevi görür. Doğada pek çok canlı, enerjiyi yağa çevirip depolar. Yağ diğer organik besin kaynaklarımız olan karbonhidrat ve proteinlere göre birim başına daha çok enerji sağlar. Yağ, ihtiyaç halinde yıkılarak yüksek enerji veren bir besindir. Ayrıca vücut ısısını düzenlemek için de kullanılır. Her ikisi de canlılığın devamı için hayati öneme sahiptir. Bunun dışında yağ dokusunun çeşitli organların yapısında bulunma, organların etrafını sararak travmadan koruma, çeşitli hormonların üretimi, bağışıklık sistemine katkı, sitokin salgılamak gibi farklı fizyolojik fonksiyonları da vardır.Obezite, tarihsel açıdan, bundan 12 bin yıl önce insanın yerleşik hayata geçmesi ve tarım yapmaya başlaması ile ortaya çıkmaya başlamıştır. Obezite genetik yapımız ile çevrenin etkileşiminin bir sonucudur. Genetik yapımızın doğa ile etkileşimi ve evrimsel süreci ile ilgili farklı görüşler vardır (1). Gelişmiş ülkelerde son yıllarda özellikle fast food tarzı beslenme ve fiziksel aktivite eksikliği ile birlikte fazla kalori, obezite pandemisine katkıda bulunurken, obezitede bireysel duyarlılığın çoğunluğunun (%60-%70) genetik eğilim ile açıklanabileceği belirtilmektedir. Genomumuzda obezite ile ilişkilendirilen yüzlerce belirteç ve vücut kitle indeksi ile ilişkili 97 gen lokusu tanımlanmıştır (2). Değişik etnik kökenden insanlar arasında obeziteye eğilim ve obezite sıklığının farklı olması genetik faktörlerin etkili olduğunun bir diğer göstergesi kabul edilebilir. 

İnsanlar, önceleri avcı-toplayıcı olarak yaşıyorlardı. Yoğun fiziksel aktivite ve yüksek protein/düşük karbonhidrat içeren bir menüleri vardı. Yerleşik hayat ve tarım ile beraber bu beslenme şekli yüksek karbonhidrat/düşük protein haline geldi. Yüksek protein/düşük karbonhidrat diyetine uygun düşük insülin duyarlılığı, yağ depolayabilme ve hayatta kalmak demek iken; diyet değiştiğinde bu adaptasyon obezite olarak karşımıza çıkmaktadır. Yerleşik hayat değişken iklim şartlarından fazla etkilenmeyi beraberinde getirdi. Değişken iklim şartları ile insanlar kıtlık ve bolluk dönemlerinden geçtiler. Kıtlık dönemlerinde yeterince yağ depolama yeteneği olanlar hayatta kalabildiler ve çoğaldılar. Yağ depolayabilme yeteneği gerek değişen ekolojik şartlara, gerek türün diğer bireylerine kıyasla avantaj sağlamış olabilir.  Bu açıdan bakıldığında obez bireylerin, hayatta kalmaya yönelik adaptasyon yeteneğinin olduğu söylenebilir.  Ancak modern yaşamda bu adaptasyon yeteneği paradoksal olarak aşırı kilo alımı ve obeziteye eşlik eden hastalıklar yolu ile kötü sağlıkla ilişkilidir. Benzer şekilde insan olmayan birçok tür, insana benzer şekilde, sanayileşme tipi yaşama maruz bırakıldığında aşırı kilolu hale gelir. Esaret altında pek çok primat türü ve evcil hayvan obez olur.Yüzyıllar boyunca obezite refah, güç, bereket ve sağlıkla ilişkilendirildi. Örneğin Anadolu ana tanrıçalarından Kibele, obez görünümlü tasfir edilmiştir.  18 yüzyılda başlayan teknolojik gelişmeler, halk sağlığı ve ortalama yaşam süresini iyileştirdi. 19 Yüzyılın sonlarında obezite bir estetik sorun olarak 20. Yüzyılda ise sağlık sorunu olarak kabul edilmiştir. Obezitenin ciddi bir sağlık sorunu olduğuna dair farkındalık sadece birkaç on (50-75) yıllıktır. Obezite günümüzde küresel bir tehtid haline gelmiştir ve görüldüğü kadarı ile alınan önlemler başarılı olamamaktadır. Bu nedenle obezite konusunda farkındalığı arttırmak önemlidir. Mevcut eğilim devam ederse, 2030 yılında aşırı kilolu ve obez bireylerin dünya nüfusunun %60 ını oluşturması öngörülmektedir (3). 

Yorum Yaz

E-posta adresi görünmeyecektir.